Midilli Adası Gezisi…

Avrupa’nın en batı ucuna yolculuk…
18/05/2014
Fransız Rivierası’nın başkenti: Nice
26/05/2014
Avrupa’nın en batı ucuna yolculuk…
18/05/2014
Fransız Rivierası’nın başkenti: Nice
26/05/2014

Tepeyi aştık, limana doğru iniyoruz. İstikamet Budget şirketi. Arabamızı ayırtalım da içimiz rahat etsin. Adanın yokuşlu ve virajlı yollarını önceden tahmin ettiğimizden biraz kuvvetli bir arabada karar kılıyoruz. Yedi kişiye 2 adet Hyundai Getz yeterli olacak. 3 günlük 115 €uro’da anlaşıyoruz, bir gün sonra teslim alacağız.

Arabamız
Arabamız

Yorulduk ve acıktık, tüm kitaplarda yer alan Kalderimi=Kaldırım Tavernası’nı şereflendirmenin vaktidir. Öğlen uzosu, kabak çiçeği dolma, fırında peynir ve şaraplı ahtapot adam başı 12 €… Ne yapayım ben bu fiyatları :)

Kalderimi Restaurant
Kalderimi Restaurant

Yemek sonrası ağırlaşan vücudumuz ve göz kapaklarımız bizi pansiyonumuzun portakal bahçesine biraz dinlenmeye götürüyor. Sokaklarda in-cin top oynuyor, bir kedi bile yok. Saat 17.30’da açılacak dükkanlar, pazartesi ve Çarşamba da öğleden sonra hiç açmıyorlar dükkanları, cumartesi de yarım gün. Ehhhh bu kadar tembelliğe bu ekonomik kriz de biraz müstahak gibi.

Dönüşte limanda sohbet ettiğimiz İzmirli bir iş adamının anlattığına göre, Yunanlı adam diyor ki: “Ben neden çalışayım, annem ve kaynanam her ikisi de 3500 € emekli maaşı alıyorlar, onlarla beraber oturuyoruz ayda 7000 € gelirim var, çalışmama gerek yok”… Ohhhh ne ala hayat !

Akşam piyasa saatinde ortalık yeniden canlandı, güzel kızlar, şık giyimli delikanlılar köşelerde yerlerini aldı. Üstü açık bir spor arabada pek havalı bir çift geçiyor ve ortalığa “çıstaka çıstaka” ritimleri yüksek sesle yayılıyor.

Yemek çok geç yeniyor bu ülkede. Çok çalışıp yoruldular ya, eve gidip biraz dinlenecekler ve ancak 21:30’da yemeğe çıkılacak… Öğlen bira içerken Epano Skala’da aklımıza yazdığımız Rembetis’e gidiyoruz. Rembetiko filan çaldığı yok, yerin adı “Rembetikocu”. Koca masanın üzeri tıka basa meze dolu. Izgara sardalya pek nefis… Her şeyden tadıyoruz, içiyoruz gene Barbayanni’yi, adam başı 12.50 €. Bu tatil, Türkiye’de yapacağımız bir tatilden çok daha ucuza mal olacak bize!

Yeni günümüzde grup ikiye ayrılıyor, müzeciler ve çarşıcılar olarak bölünüyoruz. Ben müze grubundayım ve  önce limanın arkasındaki Hürriyet Heykelini ve Tzamakia Plajını keşfediyoruz

Tzamakia Plajı
Tzamakia Plajı
Hürriyet Heykeli
Hürriyet Heykeli

Şehrin içinden denize girmek isteyenler için ideal, yakın ve şirin bir plaj. Daha sonra yokuşu tırmanıyoruz ve Arkeoloji Müzesi’nin yeni binasına giren tek turist olarak ve hele Türk olarak kapıda karşılanıyoruz. Görevli memur, ekonomi nedeni ile söndürdükleri elektrikleri tek tek yakarak bizi gezdiriyor ve bu arada 1922 doğumlu babasının mübadele sırasında gemide doğduğunu söyleyerek bizi duygulandırıyor.

Sıra tüm haşmeti ile şehri taçlandıran kalede. Giriş “Orta Kapu”dan. 2 € giriş biletimizi alıp, “Allah Allah…” sesleri ile giriyoruz üzeri “Gattelusi ve Bizans” armalı kapıdan.

Orta Kapu
Orta Kapu

Kalede ciddi bir restorasyon çalışması var, işçiler çalışıyor, Osmanlı eserleri başta olmak üzere tüm kale elden geçiyor. İlk yapısını ünlü denizcimiz Barbaros’un yaptırdığı Medrese karşımızda. Barbaros da bu adada Plomari’de doğmuş. Onun yurdunu bir başka gün ziyaret edeceğiz. İlerde, sarnıcı ile bir Osmanlı çeşmesi, hapishane, hamam ve bir tekke görülüyor. Bu yapılar 1677’de ekleniyor ve antik tiyatronun taşları kullanılıyor yapımda çoğunlukla.

Osmanlı Çeşmesi
Osmanlı Çeşmesi
Kale İçinde Medrese
Kale İçinde Medrese
Medrese
Medrese
Tekke
Tekke

Burçlara tırmanıyoruz, aşağıda Epano Skala ve ufukta Anadolu mavilikler içinde çok güzel görünüyor. Ada halkı, 3000 yıldır değişmeyen bir Aeol lehçesi kullanıyor ve antik çağda karşı kıyıda=Aeolia’da da aynı dil kullanılıyordu… Türkler 1912’de adayı terk edince kale kışla olarak kullanılıyor, daha sonra 1922’deki mübadelede adaya karşı kıyıdan gelen halk buradaki çadırlara yerleştiriliyor ve bu bölgede bu insanlar için evler yapılırken de tabii kaleden sökülen taşlar kullanılıyor.

Kaleden Epano Skala'nın Görünüşü
Kaleden Epano Skala’nın Görünüşü

Kaleden çıkıp, yokuştan aşağı yine Epano Skala’daki Müslüman mahallesine giriyoruz. Kendi gitmiş, ismi kalmış yadigar. Karşımızda Yalı Camii… 1901 tarihli bu yapı günümüzde bahçe ürünleri satan bir dükkan. Ne minare, ne avlu… hiçbir iz kalmamış eski ihtişamdan.

Yalı Camii
Yalı Camii
Valide Camii
Valide Camii

Daha ileride, mahalle içinde Valide Camii’ne geliyoruz. O da harap halde, minarenin ayakta kalan bölümü ancak desteklerle yükselebiliyor. Müslüman mezarlığı ise hiç yok ortada, kimbilir hangi yapının altında? Terkedilen yapıların kaderi böyle. Cunda’daki Taksiyarhiz Kilisesi’nin de kaderi aynı değil mi?

Epano Skala'da Paulus Şapeli
Epano Skala’da Paulus Şapeli

Eski liman, yukarı iskele, Müslüman mahallesi… Her ne ise güzel bir yer, biz sevdik burayı. Buradaki Rembetis Taverna’yı da sevdik, gelmişken neden öğle yemeğini de burada yemiyoruz? Hafif sayılabilecek bir yemeğe bu kez adam başı 11 € ödüyoruz, tabii yine bol meze ama balık yok listede.

Saat 1430 Ermou Caddesi'nde in cin top oynuyor...
Saat 1430 Ermou Caddesi’nde in cin top oynuyor…

Öğleden sonra biraz market alışverişi yaparak, meşhur tuzlu sardalya ve Barbayanni uzo yerleştiriyoruz torbalara, bendeniz birkaç ikona daha katıyorum kolleksiyona, artık ev kiliseye döndü bu gidişle. Biraz dinlenmeye ve tazelenmeye pansiyona dönüyoruz, birkaç saat sonra yeni yat limanı bölgesinde kurulan Türk-Yunan ticaret fuarındayız..

Fuar Afişleri
Fuar Afişleri
Fuardaki Türk Müzisyenler
Fuardaki Türk Müzisyenler

Şehrin her yerine afişler asmışlar bu fuarı duyuruyorlar, ortalık ana-baba günü, millet şık giyinmiş, çoluk çocuk Türk şirketlerini görmeye gelmişler. 3€ luk bilet alıp biz de giriyoruz. Beyaz küçük ve şık çadırlar kurulmuş, Ege bölgesinin her yanından gelen Türk şirketleri bir yanda, Ada’nın şirketleri diğer yanda sunumlar yapıyor, broşürler dağıtıyorlar. Midilli peynir ve şaraplarından biz de tadıyoruz. Türk işadamları ile selamlaşıyoruz. Bir meşhur kilisenin kadınlar korosunun söylediği iç bayıltıcı ilahileri dinliyoruz.

Bir günü daha bitirdik, güneş batıyor. Şu anda bulunduğumuz yeni yat limanı, ilk gece yediğimiz Fanari’ye çok yakın. Öyleyse istikamet Dimitri’nin Fanari’si. Yine donandı soframız, içi lor peyniri ile doldurulmuş ve sonra kızartılmış kabak çiçekleri altın rengi küçük toplara benziyor ve çok nefis. Tıka basa yedik. Gelsin Barbayanniler… Hesap çok hesaplı, adam başı 16 €… Bu yemeğin üstüne Panellinion’da bir metrio=orta kahve çok iyi gider, güzel garson Cleopatra da artık bizi öğrendi, tüm şirinliği ile servis yapıyor.

Cafe Panellinion
Cafe Panellinion
Cafe Panellinion
Cafe Panellinion

Yarın sabah arabamızı alacağız ve Yunanistan’ın üçüncü büyük adası olan güzel Lesvos’un 90 km. uzaklıktaki diğer ucuna gideceğiz, güzel bir tur planlıyoruz.

Kalinikhta=iyi geceler şimdilik…

Yazımın ikinci bölümünde buluşmak üzere…

Mitilini gece...
Mitilini gece…
Paylaşmak ister misiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir