Baştan başa Arnavutluk Gezisi

Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 5: Zakopane
11/08/2018
Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 6: Budapeşte
18/02/2019
Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 5: Zakopane
11/08/2018
Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 6: Budapeşte
18/02/2019

Sevgili gezi yazarı Süha Zuhal Kılıç, baştan başa bir Arnavutluk Turu gezi yazısı sunuyor bize. İçinde bir de Yunanistan’ın İyonya Denizindeki adalarından biri olan Korfu‘ya günübirlik gezi hikayesi var bonus olarak :)

Biz şahsen Arnavutluk’un bu kadar güzellikler barındırdığını bilmiyorduk, o yüzden bu nefis gezi yazısı ve tüm keyifli bilgilendirmeler için Süha Zuhal Kılıç‘a tekrar çok teşekkür ediyoruz…

****

Balkan kültürünün Adriyatik Denizi ile buluştuğu yer: ARNAVUTLUK

Rüya gibi geçen İtalya seyahatimizden dönerken, Venedik’in etkisinden henüz çıkmamışken, uçakta çoktan yeni hayaller kurmaya başlamıştım. Hırvatistan’ın dantel gibi işlenmiş Adriyatik kıyıları ve inci gibi serpiştirilmiş adalarının üzerinde uçtuğumuzu fark ettiğimde yakın gelecekteki rotalardan birinin baştan başa Hırvatistan olmasına karar verdim. Yıllar önce önce havadan çekilmiş fotoğraflardan oluşan kartpostallarını aldığım Dalmaçya kıyılarını bir dron gibi yukarıdan görmek muhteşemdi. Uçağın penceresinden adaları ve kıyıları izlerken birden adalar geride kaldı ve uçağın rota göstergesinde Arnavutluk üzerinden uçmaya başladığımızı gördüm. İtalya’dan döndükten iki hafta sonrası için on günlük bir Arnavutluk planımız zaten hazırdı. Yukarıdan görüp fotoğraflarını çekmeye çalıştığım Arnavutluk kıyılarının iki hafta sonra gerçekten kıyısında hatta Adriyatik denizinin içinde olacağımız fikriyle gülümseyerek yolculuğumuzu tamamladık.

Adriyatik Denizi, Hırvatistan Adaları
Adriyatik Denizi, Hırvatistan Adaları
Arnavutluk Kıyıları
Arnavutluk Kıyıları

İŞKODRA

Balkan Yarımadası’nın en büyük gölü olan İşkodra Gölü’nü Karadağ’a gittiğimizde aklımın bir köşesine not etmiştim. Karadağ ve Arnavutluk’a sınır olan İşkodra Gölü’nü Karadağ tarafından görmek kısmet olmamıştı, Arnavutluk seyahatine İşkodra’dan başlamaya karar verdik. Zaten küçük bir ülke olan Arnavutluk’u otobüsle baştan  başa gezecektik. Balkanlar’a giden otobüs firmalarından Alpar Turizm ile daha önceden de yolculuk etmemiz ve son durak İşkodra’ya giden tek firma olması sebebiyle yine Alpar’ı tercih ettik. Tabi ki İşkodra ’yı seçmemin sebebi sadece göl değildi. İşkodra Arnavutluk’un hem en eski, tarihi hem de en yeşil şehri. Kuzey Arnavutluk’un doğası güney kesimle kıyaslarsak çok daha görülmeye değer, ama güneyde de Adriyatik var :)

Arnavutluk’a gitmeden önce tüm araştırmalar yapılmış, oteller ayarlanmış, gezilecek şehirler planlanmıştı. Ama gitmeden önce tüm ayrıntıları düşünen ben, sadece şehirlerarası yolculuğu nasıl yapacağımızı kestiremiyordum. O yüzden bu seyahatimiz biraz maceralı oldu. Tarihi ve doğal güzellikleri görülmeye değer olan Arnavutluk turizm ve tanıtım açısından çok zayıf. Şehirlerarası ulaşımın sıkıntılı olduğunu zaten okumuş ve bunu bilerek yola çıkmıştık. Gitmeden önce bağlantı kurduğum yerel turizm büroları, gün içinde ulaşımın çok sık olmadığını, belli başlı otogarların olmadığını, indiğimiz yerden gitmek istediğimiz yer ile ilgili bilgi almamız gerektiğini otobüs yoksa furgon denilen birkaç kişilik taksilerin kullanılabileceğini söylediler. Bütün bunları bilerek yola çıktığımız için herhangi bir aksaklık söz konusu olabilir diye dönüş biletimizi açık bilet olarak aldık ve tahmin ettiğimiz gibi birkaç ufak aksaklık dışında planda pek bir sapma olmadan on günlük seyahatimizi on bir gün ile tamamladık. Çok da iyi oldu çünkü Arnavutluk’ta en çok beğendiğimiz şehirlerden biri olan Berat‘ı günübirlik gezmeyi planlamışken otobüs saatlerinin uymaması nedeniyle bir gece Berat’ta konaklamış olduk. Her işte bir hayır vardır sözü ne kadar da doğru! Akşamüzeri başlayan yağmurun ardından ortaya çıkan ve hayatımda gördüğüm en güzel gökkuşağı Berat’taydı!!

Biz otobüse Keşan’dan bindik, İpsala sınır kapısında çok beklettiler yolculuk yaklaşık on iki saat sürdü. İşkodra’ya vardığımızda otobüsü top sahasının yanına çektiler, herkes dağıldı biz etrafta taksi göremeyince önce bir birbirimize baktık :) Sonra biraz Türkçe bilen Arnavut muavin bize yardımcı oldu, telefon etti ve kalacağımız otelden genç bir çocuk bizi almaya geldi. Sabaha karşı verdiğimiz mola esnasında bir şeyler yediğimiz için henüz acıkmamıştık ve otele yerleşip biraz dinlendikten sonra, iki gün kalacağımız İşkodra’da vakit kaybetmeyerek Rozafa Kalesine gitmek üzere şehir merkezine yürüdük, kaldığımız süre boyunca açık bulamadığımız turizm bürosunun önünden taksiye binerek önce kaleye sonra da İşkodra Gölü’nü görmeye gittik. Bu arada hava inanılmaz sıcak ve nemliydi.

Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk
Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk
Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk
Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk
Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk
Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk

Rozafa Kalesi şehrin hemen girişinde yaklaşık 4 hektar alan üzerinde konumlanmış yüksek bir tepenin üzerinde bulunuyor. Milattan önce 4. yüzyıla dayanıyor tarihi. Tarihte birçok istilaya uğramış, 1479’da da Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele geçirilmiş. 2. avludaki 1319 tarihli Saint Stephen Kilisesi var, yazılanlara göre Venedik izleri de taşıyan kilise fetihten sonra camiye dönüştürülmüş. Oldukça heybetli görünen binadan sadece duvarlar ve bazı sütunlar kalmış, bir de minaresinin kaidesi.

Rozafa Kalesi, İşkodra, Arnavutluk
Saint Stephen Kilisesi, İşkodra, Arnavutluk

Kalenin acıklı bir de efsanesi var :

Efsaneye göre, 3 kardeş kaleyi inşa etmeye başlar, ancak gündüz diktikleri duvar gece yıkılır. Bir türlü kaleyi tamamlayamazlar. Bir gün yaşlı bir adam onlara kaleyi ayakta tutmak için yapmaları gerekeni söyler. Ertesi gün kardeşlerden hangisinin eşi yemek getirirse, onu canlı canlı kalenin duvarlarına gömmeleri gerekmektedir. Kardeşler eşlerine bunu söylememeye karar verir, ancak ağabeyler sözlerinde durmaz ve eşlerine durum anlatır. Ertesi gün en küçük kardeşin eşi Rozafa yemekleri getirir. Kadın diri diri gömülmeyi kabul eder ancak bir şartı vardır: Bebeğini görebilmek için sağ gözü, ona sarılmak için sağ kolu ve onu emzirebilmek için de sağ göğsü dışarıda kalmalıdır. Rozafa duvarlara gömüldükten sonra kalenin duvarları yıkılmaz. Her yağmurda kaleden aşağı akan su kireç taşlarının etkisiyle beyaz bir renk alır ve halk arasında bu “Rozafa’nın sütü” olarak kabul görür.

Tabii ki sadece kale duvarları ve efsane değil ilginç olan, bir de müze var içeride.

Kaleden şehrin büyük bir kısmı, İşkodra Gölü, Buna ve Drin  nehirleri görülebiliyor. Buna nehrinin kaynağını Bosna Hersek, Blagaj’da, Drin nehrinin kaynağını ise Makedonya’da görmüştük buralara kadar geliyorlarmış meğer. İşkodra alabildiğine yeşil…Bir zamanlar eski İşkodra’nın merkezinde olan Kurşunlu Cami kurşun olan kubbesinin parıl parıl parıldaması ile hemen farkediliyor. Göle giderken yolumuzun üzerinde olan bu camiyi de ziyaret ettik. Kurşunlu Cami, komunizm dönemindeki yıkımdan kurtulan tek cami olma özelliği taşıyormuş. Bu arada caminin bulunduğu bölgeyi sürekli su bastığı için kullanılmıyor ve restore edilmeyi bekiyormuş.

Buna ve Drin Nehirleri, İşkodra, Arnavutluk
Buna ve Drin Nehirleri, İşkodra, Arnavutluk
İşkodra, Arnavutluk
İşkodra, Arnavutluk
İşkodra, Arnavutluk (Kurşunlu Cami görülebir)
İşkodra, Arnavutluk (Kurşunlu Cami görülebir)
Kurşunlu Cami, İşkodra Arnavutluk
Kurşunlu Cami, İşkodra Arnavutluk
Kurşunlu Cami, İşkodra Arnavutluk
Kurşunlu Cami, İşkodra Arnavutluk

Kaleden aşağı inerken trafiği alt üst etmesine ve taksi şoförünü kızdırmasına rağmen bir de Arnavut düğünü ve araba konvoyu görmüş olduk. Bir süre sonra İşkodra Gölü’ne vardık. Gölün bulunduğu çevre kafelerin ve pansiyonların olduğu ve bence çok fazla albenisi olmayan bir bölgeydi. Tabii ki biz sadece az bir kısmını görmüş olduk, etrafında dolanmadık. Küçük bir plaj vardı. Etraf çok albenili değildi ama göl ekosisteme olan katkısı ve pelikanların yaşam alanı olması sebebiyle çok önemli ve değerli. Alabildiğince mavi. Mavi olan her şey ne huzur verici… Bir de hüznün rengi derler. Gölün Arnavutça adı Shiroke.

İşkodra Gölü, Arnavutluk
İşkodra Gölü, Arnavutluk

Kale ve göl turundan sonra biraz acıkmış olduğumuz için şehri gezmeden önce bir yemek molası vermemiz gerekiyordu. Bu arada planıma göre şehir içindeki gezilip görülecek yerleri geldiğimiz ilk gün bitirmeliydik çünkü ertesi günü bizi uzun, yorucu ve bir o kadar da muhteşem bir kanyon turu bekliyordu.

İşkodra’da ve Arnavutluk’ta genel olarak yemekler diğer Balkan ülkelerindeki gibi hem damak tadımıza uygun hem de çok lezzetliydi. Özellikle sulu yemek tadındaki çorbaları ve güveçleri çok seviyoruz biz.

Yemek ve dinlenme molasının ardından keşfe, bizim otelimize giden yol ve Rozafa kalesine giden yolun kesiştiği, Rozafa otel, turizm bürosu ve şehirlerarası otobüs ve furgonların önünden hareket ettiği radyo Shokoder binasının da bulunduğu, Beş Kahraman Meydanı’ndan başladık. Çok da bir özelliği olmayan bu meydanda yeni bir Tiyatro binası, bir de demokrasi anıtı var. Burası İşkodra’nın merkez meydanıydı. Eskiden meydanın ortasında 2. Dünya Savaşı sırasında kahramanlık gösteren 5 partizanın heykeli varmış, ancak yıkılarak yerine ortasında metal tüpler olan bir havuz yapılmış.

Beş Kahraman Meydanı, İşkodra, Arnavutluk
Beş Kahraman Meydanı, İşkodra, Arnavutluk

Meydanın bir tarafında ise büyük Ebu Bekir Camii ve ağaçlık bir alanın arasından görünen saat kulesi var. Zamanında kulenin üzerinde doğal olarak bir saat de varmış, ama Enver Hoca’nın emriyle Gjirokastra’deki kaleye nakledilmiş.. Colloseo Hotel’den başlayıp ilerideki Branko Kadija Sokağı’nı takip ederek Katolik Katedrali’ne kadar olan Gjuhadol Mahallesi sıra sıra lokantaları, kafeleri, sanat galerileri, dükkanlarıyla İşkodra’nın en popüler ve turistik bölgesi. Genelde geleneksek restorantlar var. Bu caddenin karşı istikametindeki caddede ise, yanılmıyorsam 13 Dhjetori Caddesi olacak adı, hava karardığında bira festivali sebebiyle müzik sesi gittikçe yükseliyordu ve şehir neredeyse buraya akmıştı. Biz de bahaneyle ülkenin yerel iki birasından biri olan Elbar birasını tam da bira festivalinde tatmış olduk. Diğer bira ise Korça birası onu da Korça şehrinde ve bira fabrikasını gezerken tattık.

Eski Saat Kulesi, İşkodra, Arnavutluk
Eski Saat Kulesi, İşkodra, Arnavutluk
Ebubekir Cami, İşkodra, Arnavutluk
Ebubekir Cami, İşkodra, Arnavutluk
İşkodra, Arnavutluk
İşkodra, Arnavutluk

Arnavutluk’a aslında kışın gitmeyi planlıyorduk. Ancak planı yaza çevirmemiz çok isabetli olmuş çünkü kışın gitseydik hem ulaşım sıkıntısı daha fazla olurdu hem de muhteşem Koman Gölü ve Shala Nehri turunu içeren Kanyon turunu yapamazdık. Marttan Ekime kadar olan süre dışında turlar gerçekleştirilmiyormuş. İlk defa ne zaman ve nasıl haberdar olduğumu hatırlamıyorum ama Arnavutluk’a gidince mutlaka yapılması gereken Koman Gölü ve kanyon gezisini o anda kafama koymuştum. Turist danışma ofisi her daim kapalı olduğundan bilgi alamadığımız için kendi imkanlarımızla tura dahil olma yollarını aradık. Birkaç acentaya gittik ancak tura katılmamız için en az 20 kişilik bir ekip oluşturmanız gerekir dediler. Bu da imkansızdı. Son bir kez şansımızı deneyerek büyük bir otel olan Rozafa Otel’in resepsiyonundaki görevliden tatmin edici bilgileri aldıktan sonra bir oh çektik, içimiz rahatladı. Çünkü buraya kadar gelmişken en çok görmek istediğimiz yeri görmeden dönemezdik. Ertesi sabah erkenden bu otelinin önüne gelecek ve bizi tura katılmak üzere Koman Gölü’ne teknelerin hareket ettiği limana götürecek olan minibüse binecektik. Ertesi sabah 06.30 da Rozafa Otelin önüne geldik ve şoför bizim gibi tura katılacak olan birkaç turisti de belli noktalardan toplayarak Koman’a doğru yola koyuldu. Nereye gittiğimizi çok da bilmeyerek yaklaşık 2 saat süren uçurumlu ama bir o kadar da güzel manzaralı yollardan geçerek Koman Gölü’ne vardık. Bu arada yollar çok bozuk ve tehlikeli olduğu için yüksek araçlarla gidiliyormuş minibüs ya da jip gibi. Dediğim gibi yol boyunca muhteşem manzaralar eşliğinde biraz da heyecanla Koman Gölü’ne vardık. Bizim gibi teknelere binmek için bekleyen her milletten insan vardı. Saat 10.30 daki tur için bilet aldık. Gezi 6 saat sürecek, içinde yemek ve yüzme molası da olacaktı. Sabahın ilk saatlerinden itibaren hava o kadar sıcaktı ki mayolarımızı yanımıza almadığımıza pişman olduk. Fakat ilerleyen saatlerde hava öyle bir döndü ki değil suda yüzmek, yağmur ve fırtınadan sağ salim kurtulup, limana dönme telaşına girdik :) Teknede yanına mont almayan da bir ikimizdik ve açıkçası hasta olmadan eve dönmemize çok sevindim :)

Koman Gölü’ne giderkenki yol manzaraları, Arnavutluk
Koman Gölü’ne giderkenki yol manzaraları, Arnavutluk
Koman Gölü’ne giderkenki yol manzaraları, Arnavutluk
Koman Gölü’ne giderkenki yol manzaraları, Arnavutluk
Koman Gölü’ne giderkenki yol manzaraları, Arnavutluk
Koman Gölü’ne giderkenki yol manzaraları, Arnavutluk
Koman Gölü Limanı, Arnavutluk
Koman Gölü Limanı, Arnavutluk
Tekne ile de gidilebilen bazı destinasyonlar, Koman, Arnavutluk
Tekne ile de gidilebilen bazı destinasyonlar, Koman, Arnavutluk

Ve beklediğimiz gezi başlıyor!!!

Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk

Biz altı saatlik geziyi tercih ettik ama aslında bu kanyonda arabalı feribotlarla Kosova‘ya kadar gidiliyor hatta biz teknedeyken yanımızdan bir tanesi geçti. Hem kanyonu boydan boya görmek için hem de ulaşım aracı olarak süper bir alternatif.

Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk

Tekneler basit, çok keyifli, İngilizce konuşan rehber de var. Zümrüt rengi suyu, Arnavutluk Alp dağlarını, fiyordları ve vadileri görünce kendi kendime Tayland’ın doğasına benziyor demiştim, Koman’a zaten Arnavutlar da Arnavutluk’un Tayland’ı diyorlarmış meğer. Çok güzeldi tam bir doğa harikası! Daha uzun turlar ile Valbona vadisi ve Teth şehrine de gidiliyor ama biz günübirlik bir tur tercih ettik, diğeri çok uzak olduğu için konaklamalı oluyormuş … Kimbilir belki bir dahaki sefere.

Tekneye bindiğimizde önce arıza çıkaran teknenin motorunu tamir ettiler, bize de beklerken elma ve likör ikram ettiler. Kimse homurdanmadı, mırın kırın yapmadı. O sırada rehber gerekli bilgileri verdi. Teknede Alman, Amerikalı, Polonyalı, Fransız aileler vardı ve herkes sanki kırk yıldır tanışıyor gibi hemen kaynaştı. Motor tamir edilip yola çıktığımızda ise hemen fotoğraf makinelerine sarıldık ve sohbet kesildi, tek kelime ile büyülenmiştik. 35 km uzunluğundaki kanyonun sadece bir kısmını gezdik, kanyonda yaşayan balık, yengeç ve kuş türlerini, Barış Adası denilen küçük bir adayı, Lurdha Mağarası’nı ve bazı çiftlikleri, yolculuğun sonlarına doğru da Koman Gölü’nü besleyen nehirlerden biri olan Shala Nehri’ni gördük bir saat yüzme ve Blini Milli Parkı’nı gezme süresi verildi. Shala Nehri’ne varmadan önce bir aile işletmesi olan bir çiftlikte ailenin hazırladığı öğlen yemeğini yedik. Kanyon nasıl zümrüt rengiyse Shale Nehri de kristal gibi berrak ve açık bir maviydi…

Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Koman, Arnavutluk
Shala Nehri ve Blini Milli Parkı, Arnavutluk
Shala Nehri ve Blini Milli Parkı, Arnavutluk
Shala Nehri ve Blini Milli Parkı, Arnavutluk
Shala Nehri ve Blini Milli Parkı, Arnavutluk
Shala Nehri ve Blini Milli Parkı, Arnavutluk
Shala Nehri ve Blini Milli Parkı, Arnavutluk

Dediğim gibi Arnavutluk gezisinde biz her yeri çok sevdik ama Koman Gölü bir başka güzeldi. Yeşile ve maviye doyduk, uluslararası bir ortamda bulunmaktan çok hoşlandık, yine iki saatlik taş toprak ve uçurumlu yollardan yağmur yağmaya devam ederken İşkodra’ya döndük. Dönüşte herkes uykuya daldı, açık hava ve yeşil bizi çarpmıştı.

Şehre vardığımızda, Beş Kahraman Meydanı’nda rehberimiz ve turdaki kişilerle vedalaşarak yemek yemek üzere geleneksel bir restoranta uğradık ve yarınki yolculuğa hazırlanmak üzere otele döndük.

Paylaşmak ister misiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir