KİTAP YORUMU: Her Şey Bitti Derken – Katja Millay

Ece Temelkuran’ın romanı: Devir
01/09/2015
KİTAP YORUMU: We Were Liars (Yalancıydık Biz) – E. Lockhart
09/12/2015
Ece Temelkuran’ın romanı: Devir
01/09/2015
KİTAP YORUMU: We Were Liars (Yalancıydık Biz) – E. Lockhart
09/12/2015

KİTAP YORUMU: Her Şey Bitti Derken – Katja Millay 

5 yıldızlık bir kitap!

Her şeyi bilemem ama ben bittim okurken…

Size bir kitaptan bahsetmek istiyorum, adı “The Sea of Tranquility”, Türkçeye “Her Şey Bitti Derken” diye çevrilmiş. Bir Neo Kitap yayını. Yazarı Katja Millay.

Ben İngilizcesini okudum. Şimdi Türkçesini aldım, onu da okuyacağım. Umarım çevirisi güzeldir.

Ben belki biraz geç keşfettim bu kitabı, belki siz çoktan okumuşsunuzdur. Ama okumayanlar için yazıyorum bunu. Ne olur alıp okusunlar diye…

Günlerdir annem, kuzenim, arkadaşlarım herkes beni dinliyor. Kitabı, olayları, karakterleri anlatıp duruyorum. Facebook arkadaşlarımı kitaptan alıntılara boğdum. Yok ama kesmedi onlar, ben ille herkese anlatacağım dedim ve oturdum yazıyorum işte çünkü bunu okuyanlar gelsin, bu yazının altına yorum yazsınlar, fikirlerini söylesinler, bu kitap üzerine daha çooook konuşabileyim istiyorum. Kitap bitti ama etkisi bitmesin, geçmesin hemen istiyorum…

Okur ve siz de etkilenirseniz, bana yazın buraya olur mu, konuşalım…

Ben size çok şey anlatıp kitabın sürprizlerini bozmak istemiyorum açıkcası. Ben birkaç yorum okumuştum bu kitaba başlamadan ve asla söylenmemesi gereken şeyler yazılmıştı, keşke onları bilmeseydim de okurken öğrenseydim demiştim. O yüzden çok açık vermeden bahsedeceğim kitaptan ben, yani korkmayın, okuyun yazdıklarımı :)

Arka kapağa bakacak olursanız şöyle bir bilgi var zaten. Yani kitaba bunları bilerek başlıyorsunuz…

IMG_2537962146494

Ama bu kapak hiç olmamış, onu söyleyeyim. Orijinal kapak gibi olmalıydı. O elde tutulan kalp şeklindeki yastık nedir öyle, kapağa bakan lay lay lom bir aşk romanı okuyacağını sanır… Yok, bence olmamış bu kapak. Bakın orijinal haline…

sea

“The Sea of Tranquility” aslında “Dinginlik Denizi” demek. Ayın üzerinde gördüğümüz karanlık bölgelere verilen ad, vaktiyle deniz sanılan düzlüklere verilen ad yani. Natsya ve Josh bir gece yatıp ayı ve yıldızları seyrederlerken bu konu açılıyor ve Natsya bir zamanlar “Dinginlik Denizi” denen yerin nasıl güzel ve huzurlu bir yer olduğunu hayal ettiğini, öldüğünde öyle bir yere gitmek isteyebileceğini düşündüğünü ve sonra gerçeği öğrenince isimlerin insanları nasıl aldatabildiğini anladığını söylüyor.

Natsya, 400 küsür gündür konuşmuyor. Başına kötü birşey gelmiş, onu tahmin ediyorsunuz zaten. Sonra bir sene kadar ne yaşadığını hatırlayamamış, dolayısiyla da polise, etrafına birşey anlatamamış.

Hatırladığı gün ise…

Evet, hatırladığı gün ise susmuş…

Susuş o susuş.

Ta ki kendi gibi yaralı, içi acıyan Josh ile karşılaşıncaya dek.

Josh, ailesini tek tek kaybediyor, daha çocukken küsmeye ve öfkelenmeye başlıyor kaderine, dünyaya…

Bu etraflarına duvar örmüş iki acılı  gencin hikayesi “Her Şey Bitti Derken”…

Kız sevilmek istemiyor, çocuk bir daha sevmek istemiyor.

İnsanlardan kaçan bu iki genç, birbirlerine yavaş yavaş nasıl çekiliyor, birbirlerinin hayatlarına nasıl dokunabiliyorlar, bazen birbirlerine iyi gelip, bazen nasıl alt üst edebiliyorlar, onu okuyorsunuz kitapta.

Her şey bitti derken, bitmeyebilir, umut vardır yine de duygusunu yaşatıyor size ufak ufak…

Kitap ilerledikçe her sayfada şunu hissettim:

Sanki bir bıçak önce çizik attı tenime, sonra batmaya başladı, kanadım, sonra bıçak milim milim mideme, kalbime doğru itildi. O kadar yavaş giriyordu ki bıçak çok ama çok acıtıyordu. Gittikçe daha kanıyordu içim.

Sadece böyle olsa acıdan geçilmezdi elbet. Ama değil.

O bıçak oradayken güldüm de ben, keyiflendim, eğlendim de. Ama o bıçak hep oradaydı, sadece bazen hiç hareket etmiyordu, ben orada olduğunu bilsem de mutlu oluyordum ara sıra, bir güneş ışığı vardı sürekli içimi ısıtan, ona konsantre olabiliyordum o bıçağın kıpırdamadığı anlarda…

İşte böyle duygularla okudum.

Karakterlerin söyledikleri cümleleri kaydedip bir yere, dönüp dönüp tekrar okudum.

Bazen öyle güzel şeyler yaptılar ve söylediler ki, ikisine de sarılmak istedim sımsıkı…

Bazen öyle kötü şeyler yaptılar ki, çok kızdım, çok ama çok kızdım. Başka romanda başka hikayede bir karakter bunu yapsa asla affetmem dediğim şeyi birkaç sayfa sonra nasıl affedebildim, nasıl da ikisine de sarılmak ve “Anladım neden öyle yaptığını, ben de seni affediyorum” demek istedim bilemezsiniz…

Kitabın en güzel taraflarından biri bence çifte anlatım olayı. Bir Natsya anlatıyor, bir Josh. Bir onun aklına ve yüreğine giriyorsunuz, bir diğerinin. O kadar güzel ki bu…

Son olarak şunları söyleyeyim, bu klasik bir aşk hikayesi değil, kız çocuğa aşık olur, çocuk kıza, bir iki engel aşıp mutlu olurlar hikayesi değil. İki mahvolmuş paramparça hayat,  sayfa sayfa dert ve keder oku, hüzünlen için kararsın tarzı birşey de değil ama. Her şey bir arada bu kitapta. Her duygu var. Nasıl başarmışsa yazar, hem kalbimizi parçalıyor, hem ısıtıyor. Hem güldürüyor, hem ağlatıyor.

Kitabı okurken hep nasıl biteceğini merak ettim doğrusu, tahminlerim de vardı, elim yüreğimde okudum desem yeridir. Son iki bölümde resmen yalvarıyordum yazara, ne olur şöyle bitmesin, böyle bitsin diye…

Ve o son sözler, o son sır, işte o beni iyice bitirdi… Bu nefis kitaba yakışan bir son oldu…

Bu yazıyı bitirmeden önce kitabın yazarı Katja Millay ile yapılmış röpörtajlardan öğrendiğim birkaç bilgiyi aktarmak istiyorum sizlere.

İlk yazdığı sahne: Natsya’nın başına gelen olay

Kitabın yazılma süresi: 7 ay

En zorlandığı kısım: Ne kadar bilgi vereceği, hangi bilgiyi ne zaman vereceği

Neden hikayeyi iki kişi aynı anda anlatıyor: Çünkü bu kadar kapalı iki insanın kafasına girmek gerekiyordu, tek kişinin aklını okusak yetmezdi, eksik kalırdı

Yazarken en zevk aldığı bölüm: Karekterlerin itiraf bölümleri, duyguların patlama anları

Karekterlerin hepsi niye kusurlu: Çünkü böyle daha gerçekçiler, kimse mükemmel değildir

Kitabın sonuna ne zaman karar vermiş: Ta hikayenin en başında.

Yıllarca film ve televizyon dünyasının içinde birşeyler yapmaya çalışırken, babası hep yazmasını istemiş Katja Millay’in, ama o yazamamış bir türlü. Sonra babası hastalanmış ve ölüyormuş. Hala da yazmasını istiyormuş Katja’dan. O da yazmaya başlamış işte. “Çünkü ölmekte olan babanız isteyince yapıyorsunuz” diyor yazar. Adamcağız kitabı görememiş ama kitabın en başında, yani yazarın kitabı kime adadığını söylediği yerde şunu okuyoruz:

Babama, çünkü o öyle istedi…

İyi okumalar diyeyim ümitle, umarım alır, okur ve pişman olmazsınız ve hatta benim kadar seversiniz…

“Ben çok ama çok çok hatta çoooook çoooook sevdim, eğer bir kitaba aşık olunursa oldum işte ben buna…” demiş miydim?

Dilek Vidana Tavaşoğlu
#herkitapbirbaşkadünyayaseyahattir

İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.

Paylaşmak ister misiniz?

4 Comments

  1. Sureyya Yargic dedi ki:

    Yüreğine ve kalemine sağlık Dilek ?, Çok güzel bir paylaşımla bir çok insana dokunuyor oluşun, seni bir süredir buna hazırlayan sürecin neden bu kadar eziyetli olduğunu anlamamı sağladı. Hayatımızda ebeveynlerimizin yönlendirmeleri ne kadar yoğun sadece bizim günlük telaşlarımız, ekonomik kaygılarımızla bunu realiteye geçirmemiz zaman alabiliyor…

    • Sevgili yaşam koçu arkadaşım, senin de yüreğine sağlık. Az destek az moral vermedin istediklerini yapmaya başla, hayallerin cesaretin kadar yakın sana diyerek…
      Ben çok mu geç diye hayıflanırken değil dedin, ben de içimde kalmış tüm hayallerimi sıraladım uzunca bir listeye,şimdi de bir bir yapmaya başladım işte. Bugün bir bloğum var, yarın kimbilir ne??? Teşekkürler hayatımda olduğun için, pozitif enerjin için :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir